NÛÇÊ DAWÎ

NÛÇERagihandinSersaxîYAZARLAR

FİKRET FUAT KART ANISINA / Wahdi Alan Çelik

Bazı insanlar vardır tesadüffen tanışırsıın, sonra hayat sana öyle zamanlar getirir ki; o tanışıklık bir kardeşliğe, yoldaşlığa, ortak bir kader yürüyüşüne dönüştürür. Fikret Fuat Kart da benim için işte tam böyle bir insandı.
Avrupa’ya çıktığım o karanlık yıllarda, Fikret arkadaşın da Kürt halkı için elini taşın altına koyduğu günlere denk gelmişti. Fikret, cesaretini daha ilk günlerde göstermiş ve kendi geleceğini değil, halkının özgürlüğünü düşünen birisi olmuştu. O artık yalnızca kendi başını değil, ailesini de riske koyan bir dava adamı olacaktı. Gözü kara ve fedakar birisiydi.
Yeniceoba’da gençleri etrafına toplamayı bilmişti. Sadece örgütsel yapısıyla değil, insanlığı, sevecenliği, ama aynı zamanda kararlılığıyla insanları yanında tutabiliyordu. Güzel günlerde herkes iyi olur derler ya, 15 Temmuz öncesi yaratılan kaosta herkes köşesine çekilirken, sahada kalan birkaç yiğitten biri de oydu. O günlerden bir gün Konya HDP il başkanlığı binasında, elinde satır, bıçak, silahla dışarıda bağırıp çağıranlara karşı içeride masalarla kapı barikatı kurup ölüm kalım savaşı verdikleri o gün, telefonun ucunda ben de o saatlerde dünyanın öbür ucunda canlı olarak onlarla birlikte yaşamıştım. Çünkü o an onunla telefonla tesadüfen konuşuyordum ki olay gerçekleşmişti. Polisi de aramamışlardı, çünkü onlar zaten onların kontrolünde gelmişti.
Orada, belki direniş sayesinde kurtulmuştu. Ama bedel ödetmek isteyenler onun peşini bırakmadı. Zindanı da gösterdiler ona. Orada yaşadığı zor anları ara sıra anlatırken bile güçlüydü ama daha fazlasını anlatmadığını da! Biz biliyoruz dostum, biz senin sustuğun yerleri de biliyoruz.
Almanya’ya gelişinde nasıl ilk haberi bana vermişsen, oturum hakkını aldığında da sevinçle ilk haberi bana vermiştin. Ne yazık ki o sevinç uzun sürmedi. Felek bir kez düşmeye görsün insanın peşine! 2024’ün Eylül’ünde Almanya’ya geleceğimde sana haber vermiş ve görüşelim demiştim. Ama biraz hasta olduğunu söyleyince “bir dahaki sefere” diyerek dönmüştüm. Meğer o kanser denilen ilettin ilk haberiymiş!
Hastalığını ilk duyduğumda telefonda sen bana moral veriyordun. Oysa sen, beş yıl içinde üç kardeşini bu illete kurban vermiştin. Bir yandan ev arıyor, bir yandan bu illetten nasıl kurtulurum diye didiniyordun. Elimizden ne geldiyse yapmaya çalmıştık, orada tanıdığımız arkadaşları da harekete geçirdik, ama yetmemişti. Telefonlar açtık, umut aradık, moral verdik birbirimize. Ne çare, kısa bir süre sonra oğlunun telefonu geldiğinde anladım ki artık yolun sonuna gelmiştik!
Ama yine de umudumuzu yitirmemiş ve 20 gün önce tekrar Almanya’daki bir toplantıya geldiğimde, ayağımızın tozuyla ziyaretine gelmiş ve bunun son bir görüşme olacağını bizler de biliyor ve kendin de bildiğin halde birbirimize hiç bir şey olmamış gibi davranmıştık. Oysa hepimiz biliyorduk ki bu son görüşmemizdi ve öyle de oldu!
Bazı vedalar kabullenilmez. Çünkü bu mücadelede her bir kayıp; bir direnişin, bir inancın eksilmesidir. Sen daha oturum hakkının tadını bile çıkaramadan, aileni, yoldaşlarını, sevdiklerini, halkını, mücadeleni arkanda bırakıp gittin. Çok acele ettin yoldaşım! Çok mu çok acele ettin, bizi yalnız bıraktın yoldaşım!
Şu an sözün hükmünü yitirdiği bir andayız ve söyleyecek hiçbir şeyimiz yok, buraya bir damla gözyaşı bırakma dışında. Senin hiç kimseyi incitmediğin gibi, toprak da seni incitmesin yoldaşım. Bu halk seni unutmayacak yoldaşım. Kürt halkının bu onurlu mücadelesinde; Yeniceoba, tüm çevre Kürt köyleri, tüm Konya ve de Almanya sokaklarında senin adını hep yaşatacak yoldaşım!