Türkiye’deki toplumsal meseleleri konuşurken bir arkadaşım şöyle bir söz sarf etmişti: “Devran hangi yöne dönerse dönsün, biz dindar kadınlar hep arafta kalıyoruz; sağın da solun da dayağını biz yiyoruz.” Dedi. Ardından gülüştük, ama bu söz çok şeyi özetliyordu. O an, bize zorla giydirilen tek tip kimlik kalıplarının ne kadar dar ve boğucu olduğunu hissettim.
Biz feminist ve dindar kadınlar, ne “makbul kadın” kalıplarına sığmayı kabul ettik ne de “asi kadın” etiketlerine razı olduk. İnandığımız ilkeler doğrultusunda kendimiz olmayı seçtik. Bu minvalde fikir üreterek var olmaya çalıştık. Bazen cami avlusunda, bazen sokak direnişinde, bazen de bir çocuğun elinden tutarken… Belki “araf” denilen yer tam da burası, görünür ama yok sayılan, güçlü ama susturulmaya çalışılan bir yer.
Ancak biz şunun bilincindeyiz; Araf bir durak olabilir, ama yurt değildir. İnancımızı ve kadın kimliğimizi savunarak, bize biçilen rollerin ötesinde bir varoluşun mümkün olduğuna inanıyoruz.
Derdimiz ne yalnızca gelenek ne de sadece modernlik; bütün çabamız hakikat arayışıdır.
Tıpkı Hz. Muhammed’in, henüz peygamber olmadan önce Hılfu’l-Fudûl cemiyetinde farklı inançlardan insanlarla bir araya gelerek mazlumların haklarını savunduğu gibi.
Peygamberliği döneminde de “Hılfu’l-Fudûl şimdi olsaydı, yine katılırdım” dediği rivayet edilir. Hz. Aişe’ye, Hz. Muhammed’in ahlakı sorulduğunda, “Onun ahlakı Kur’an’dı” demişti.
Bu söz, Kur’an’ın onun kişiliğinde somut bir hale geldiğini gösterir. Zira Kur’an insanın bilinçli, sorumlu ve adil olmasını ister.
Kur’an bilinci; din, dil, renk fark etmeksizin zulme uğrayanla birlikte yürümenin gerekliliğini anlatır. . Nitekim “Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun ayetlerindendir” (Rûm 30:22) ayeti, farklılıkların bir sorun değil, bilakis Allah’ın muradı olduğunu vurgular.
Farklılıklar, dünyanın vazgeçilmez güzelliklerindendir. Bu bilinçle hareket edenler, sorumluluklarının farkında olarak yol alır. Biz dindar ve feminist kadınlar olarak tam da bunu yapmaya çalışıyoruz.
Farkındayız tarih, kadınların isimlerini aktarmakta zorlansa da, onların mücadeleleri yankılanmaya devam ediyor.
Biz dindar kadınların duruşu, hem sağ hem sol çevrelerde “alışılmadık” bulunuyor. Oysa biz inancımızı susarak değil, adalet için konuşarak yansıtıyoruz. Aynı zamanda bir de ataerkil anlayışlara karşı mücadele ediyoruz. Arafın ince çizgisinde, hapsedilmek istendikçe hakikat sesimizi daha gür çıkarmaya kararlıyız. Yok sayıldıkça varlığımızı daha derinden hissettiriyoruz. Çünkü biliyoruz ki, inandığımız ilkeleri içselleştirdikçe ve bu yolda yürüdükçe ancak yüreklerde yankı bulur. Bu yol, sadece bizim için değil, tüm insanlık için daha adil bir geleceğe çıkacağına inanıyoruz…
Sağın kadına dayattığı sınırları da solun aydınlatmacı rolünü de reddediyoruz. Dindar ve feminist kadınlar, inandıkları ilkelerle kendi yollarını çiziyor ve aydınlanmayı bu ilkelerle arıyor. Önyargılı yaklaşımları kabul etmiyor ve bu yanlışları açıkça söylüyoruz. Önyargılarınızdan kurtulun! İnanç ya da ideoloji sahibi olmak sizi bilge yapmaz. Çünkü birilerinin din adına ürettiği “dincilik” üzerinden, dindar kadınların bilinçten yoksun olduğunu düşünmek ve bu yüzden aydınlatıcı bir rol üstlenmeye kalkmak cehaletten başka bir şey değildir.
Bu cehaletten arının