Modern toplumlarda evlilik kurumu, hem biçimsel hem de işlevsel anlamda köklü bir dönüşüm yaşamaktadır.
Günümüz evliliklerde bireylerin psikolojik beklentileri de artmıştır. Psikolojik yönü açısından, modern çiftlerin hem tutkulu bir sevgili hem güvenli bir arkadaş hem de sosyal destek sağlayan bir yoldaş bekledikleri belirtilir. Bu çok katmanlı beklentiler, evliliği psikolojik anlamda taşıması zor bir ilişki biçimine dönüştürmektedir.
Öte yandan, yalnızlığın modern toplumlarda artan bir duygusal durum haline geldiğini ve evli bireylerin bile önemli bir kısmının “duygusal yalnızlık” yaşadığını ve bunun, birlikte yaşarken hissedilen bir yabancılaşma ve bağsızlık durumu olduğu da kabul edilen bir gerçekliktir.
Bauman’a göre modern birey, bağlanmaktan çok özgürlük arar. Kalıcı ilişkiler, sorumluluk yüklediği ölçüde kaçınılmak istenir. Bu bağlamda, dijital platformlar bireyler arası ilişkileri hızlandırırken yüzeyselleştirmekte, derin bağlar kurmayı zorlaştırmaktadır.
Modern çağda evlilik, bir krizin değil bir dönüşümün içindedir. Toplumsal normların bireysel özgürlükle çatıştığı, ilişkilerin yeniden tanımlandığı bu süreçte, evlilik kurumu da yeniden anlamlandırılmaktadır. Artık evlilik, yalnızca aile kurma aracı değil, bireyin kimliğini, duygusal güvenliğini ve varoluşunu ifade ettiği bir platform haline gelmiştir. Ancak bu yüksek beklentiler, evliliği daha karmaşık, daha kırılgan ve çoğu zaman daha yalnız hale getirmiştir.
Gelecekteki tartışmalar, evliliği “kurumsal bir kalıp”tan “esnek bir ortaklık” modeline dönüştürmenin yollarını aramak zorunda kalacaktır.
Kimi evlilikler artık birer duygusal yalnızlık alanı olmaktan öteye geçememektedir. Yan yana ama ayrı, birlikte ama uzak. Cep telefonlarının, dijital ekranların, sessiz akşam yemeklerinin arasında insanlar aynı zamanda birbirlerinden uzaklaşıyor ve bu uzaklık bazen hiç evlenmemekten daha soğuk olabiliyor.
Modern birey, evliliği geciktiriyor ya da tamamen reddediyor. Kariyer, eğitim, kişisel gelişim, özgürlük… Bunlar evliliğin önünde birer “bahane” değil, gerçekten de anlamlı tercihler. Ama bu tercihler bir noktada duygusal yoksunluk doğurabiliyor. “Kendime yetiyorum” diyen insan, içinden gelen o büyük boşluğa da yetemiyor çoğu zaman.
Sosyal medya, mobil ilişkiler… Bunlar yüzeysel bir yakınlık illüzyonu yaratıyor ama derin bir bağ kuramıyor. Öte yandan modern yalnızlığın en çarpıcı hali olan “kalabalıklar içinde yalnız olmak” durumu da günümüzün popüler sorunu.
İnsanlar evliliği ya idealleştiriyor ya da tamamen reddediyor. Oysa belki de yeni bir tanım gerekiyor:
- Birbirini tamamlama değil, birlikte dönüşmeye odaklı bir birliktelik.
- Sahip olmaya değil, paylaşmaya dayalı bir ilişki.
- Rol yapmaya değil, gösterilmemiş benliklerle temas kurmaya dayalı bir yakınlık.
Modern evlilik, iki yalnız ruhun el ele verip yalnızlıkla birlikte yaşamayı öğrenmesi olabilir. Çünkü yalnızlığı tümden ortadan kaldırmak mümkün değil, ama birlikte taşıyabilmek mümkün.
Modern çağda evlilik de, yalnızlık da kaçınılmaz şekilde iç içe geçmiştir. Evlilik yalnızlıktan kaçış değildir artık; belki de onunla barışmanın bir biçimidir. İnsan, ancak kendi yalnızlığını tanıdığında bir başkasıyla sağlıklı bir bağ kurabilir. Aksi takdirde ne kadar kalabalık olursa olsun, kendi içine gömülmekten kurtulamaz.